Anne Bağımlısı Yetişkinler

İçerik: 

ANNE BAĞIMLILIĞI VE AYRILIK KORKUSU

"Anne onayı olmadan asla!" Sloganını hayat felsefesi haline getirmiş kişiler. Annesine bağımlı, bağımsız duruş sergileyemeyen pek çok kişinin varlığından söz etmek mümkün. Bağlılıkla başlayan anne çocuk ilişkisi bağımlılığa dönüştüğünde yetişkinlikte pek çok sorunu da beraberinde getiriyor. Bunlardan neredeyse en sık rastlananı, “evlilik problemleri”. Bazı evliliklerin yıkılmasında pek  açık ifade edilmese de bu tür bağımlılıkların etkili olduğunu biliyoruz. Annesini yaşamının merkezine almış ondan ayrı hareket etmeyen bir kişi. Eşinin tutumundan dolayı değersizlik, gerginlik, mutsuzluk, hayal kırıklığı gibi duygular yaşayan eş.

ANNEYE BAĞIMLILIK EVLİLİKLERİN SONU

Yaşamının ve seçimlerinin sorumluluğunu alabilen, geleceği üzerinde etkili olan kararlarda kontrolü olabilen, ailesinden bağımsız olarak yaşamına yön verebilen ve en önemlisi kendi kendine yetebilen bir birey olabilmek yaşamın temel yapıtaşları arasındadır. Bazen bu son derece zor ve sancılı bir süreç gerektirir. Diğer yandan bu mücadeleye hiç girmemiş ve yetişkin yaşamında da tıpkı çocukken olduğu gibi bağımlı bir hayatı bir şekilde devam ettiren insanların az olmadığına tanıklık edebiliriz. Bazen fiziken ayrışan ancak attıkları her adımda ebeveynlerine danışan, sürekli onay arayan, gündelik yaşama dair işleri kendi başına yapamayan yetişkinin bağımsızlaşmış olduğunu söyleyebilir miyiz? Şimdi öyle birisini düşünün ki gün içinde yapacağı işleri arayıp annesine anlatıyor seçtiği ilerin uygun olup olmadığını soruyor; okul balosu  ya da herhangi bir organizasyona gitme ya da gitmeme kararı verebilmek için defalarca annesini arıyor; üniversite için başka bir ile geldiğinde sürekli ağlıyor, kaygılı ve neredeyse her hafta annesinin yanına gidiyor ya da onu çağırıyor; hangi derse önce çalışması gerektiğini, kişisel bakım saatlerini, evine hangi perdeyi alacağını vs. annesine sorarak belirliyor, her öğünde yediği yemeği tek tek annesine anlatıyor; hatta çamaşır makinesinde hangi çamaşırları yıkayacağını, kullanacağı deterjanın kokusunu annesine sorarak belirliyor. Hatta bir kişi eşinin gece telefon edip günün raporunu annesine verdiğini aktarmış, yakında evdeki hava durumunu da ileteceğine dair serzenişte bulunmuştu.

BAĞIMLILIK NASIL OLUŞUR?

Peki nedir bunun kaynağı? Kişiliğin büyük bir bölümünün oluştuğu 0-6 yaş arası dönemi incelediğimizde sorunun cevabı olarak ebeveyn tutumlarını bulmak yüksek olasılık. Yaşamın ilk altı yılını kapsayan dönemde çocuğun kazandığı birçok davranış ileride göstereceği davranışlarla paralellik gösterir. Erken çocukluk (0-6 yaş) çocukların en fazla etkileşime girdikleri kişiler olarak ebeveynlerin tutum ve davranışları çocuklar üzerinde büyük etkiye sahiptir. Yapılan araştırmalar çocuk yetiştirme tutumlarının çocuğun sosyal, duygusal ve bilişsel gelişimini etkilediğini göstermektedir. Ebeveyn tutumlarından olan “ aşırı koruyucu tutum” sonucunda çocuk diğer kişilere aşırı bağımlı, özgüveni olmayan bir kişi olabilmekte. Aşırı koruyucu tutum: anne babanın çocuğu aşırı koruması, çocuğa gerektiğinden aşırı kontrol ve özen göstermesi anlamına gelir. Düşüp yaralanmasın diye çocuğun sokağa çıkmasını engellemek ya da hasta olmasın diye diğer çocuklarla oynamasına izin vermemek, çocuğun her işini onun yerine yapmak örnek verilebilir. Bu şekilde çocuğun hayata karışması, kendi başına bir şeyler yapabilme becerisi engellenmiş olur; bu yüzde yalnız kalınca eli ayağına dolaşır. Rozet gibi annesinin yakasından düşmeyen, okul kapılarında ağlayan çocukları bilirsiniz. “Atlama düşersin!”, “Ben seni giydireyim.”, “Koşma terlersin!” gibi tutumlar karşısında çocuk anneye bağımlı olur, yapabileceği işleri yapamaz hale gelir.

Başlangıçta dış dünyayı annesine göre algılayan bebek giderek kendi bedenini annesininkinden ayırmayı başarabilir. Böylece çocuk, yaşamı başkalarına bağımlı her ihtiyacı başkalarına tarafından karşılanan bircanlıdan giderek kendine ait işleri başarma konusunda gelişme kaydeden bir çocuğa dönüşür. Bu süreçte temel felsefe “Ben yapacağım!” dır. Kendi başına atabildiği ilk adımdan sonra bir şeyleri başarabileceğini düşünen bebek yeni yeteneklerini gösterebilmek için yemeğini kendi yeme, ayakkabısını kendi giyme, elinizi bırakıp yürüme gibi isteklerde bulunabilir. Düşünsenize uzun zaman boyunca öylece uzanan bir bebekken kendi başınıza diş fırçalayabilmenin, yemeğinizi yiyebilmenin heyecanını! Tüm bunlarla birlikte ayakkabısını giydiği halde giydiren, ellerini yıkayabildiği halde mendille silen, restorana gidince çocuğunun ne yiyeceğine karar veren bir annenin varlığı. Restoranlarda rastlayabilirsiniz, 10 yaşındaki çocuğuna yemek yediren kişilere. Çocuk bu şekilde ne yapabileceğini ya  da yapamayacağını öğrenerek büyüyemez. Ne demiş Rousseau “ İnsanın kendini tanıması, yapmak istedikleri ile yapamayacakları arasında denge kurması gerekmektedir.” Fakat az önceki gibi bir ebeven tutumunun olduğu tabloda çocuk özerkleşemez. 9-10 yaşına geldiği halde yemeğini annesinin yedirmesini bekleyen, 11-12 yaşlarında anne babasıyla aynı yatağı paylaşan, hatta annesi tarafından yıkanan çocuklar. Böyle bir ortamda anne ile çocuğun iç içe geçmiş beraberliği, çocukta anne bağımlılığın oluşması için potansiyel zemindir.

Büyümelerine izin verilmeyen aşırı koruyucu ortamda çocuklar fazlaca bağımlı olurlar ve her şeylerini anneden istemeye yönelirler; kendi başına karar veremeyen, sormadan, danışmadan bir şey yapamayan, girişim yeteneklerinden yoksun insanlar olurlar.Böylece bu kişilerin anneleri adeta kişiliklerinin bir parçası hâline gelir. Eşlerden birinin annesine bağımlı olduğu bir  evlilik  düşünelim. Anneden ayrı hareket etmek söz konusu olmadığı için evlilik dahi söz konusu olsa anne müdahil olur. Evin düzenine, evde alınan kararlara müdahale eden bir kişinin daha varlığı belirir.Gezmeye, tatil seyahatlerine, etkinliklere anne ile birlikte gitme isteğieğer talebi kabul edilmezse çeşitli çatışmalar ortaya çıkması olasıdır. Çünkü anneye bağımlı eş “anneli hayatı” normal karşıladığı için eşinin taleplerini tuhaf karşılar. Böylece duygusal tatmin, beklentiler sağlanamadığı için evlilik doyumu yıpranmaya başlar. Bir kişi “Eşinin sürekli annesinin evinde oturmak istediğini, oraya gitmek için fırsat aradığını, çoğu zaman kendi evlerinde değil de orada uyumak istediğini, annesinin yaptığı yemeklerin aynısını yapmasını istediğini” söylemiştir. Tüm bunların karşısında “ mutsuzluk, umutsuzluk, kızgınlık duyguları hissettiğini, böyle bir evlilik hayal etmediğini ve hayal kırıklığı yaşadığını” ifade etmiştir.Hem anneyi hem eşi idare etmek zorunda kalan kişi ise gerginlik, yetersizlik, suçluluk hisseder. Fakat mutsuz da olsa bildiği tek yaşama biçimi bu olduğu için bu kişi eşine değil annesine yönelerek mutsuz olur. Anneyle kurulmuş sağlıksız ilişkide kendi başına var olamamış olduğu için hala annesinden beslenmeye devam eden kişi böylece uzun vadede evliliği yıpranma tehdidiyle karşı karşıya kalır.

YETİŞKİNLERDE ANNE BAĞIMLILIĞI TEDAVİSİ

Çocuğun her ihtiyacını kendi yerine getiren, 5 yaşındaki çocuğuna yemek yediren, okula giden çocuğunun çantasını taşıyan, ödevlerini yapan koruyucu anneler; aslında çocuğunuza iyilik yapmıyorsunuz. Bu şekilde onların bağımsız olmalarını sakatlıyor, bağımlı hale gelmelerine zemin hazırlıyorsunuz. Özenli ve sevgi dolu olun, fakat yaşamı deneyimlemelerini, özerk düşünmelerini, sorumluluk almalarını yani geliştirici yaşam fırsatlarını engellemeyin.

Hala yetişkin olmanıza rağmen bu süreci devam ettiriyorsanız anneniz sizin hayatınızı, sizde annenizin veya çocuğunuzun hayatını zorlaştırıyorsunuz. Belki de farkına varmadan başkalarıyla iletişim ve ilişkide uyum kurmasına fırsat vermiyorsunuz. Bunun için iki tarafın bireyselleşmesi, kendi iradesini hayata geçirmesi yaşamı daha keyifli kılacaktır.  Kişinin onaya ihtiyaç duymadan veya suçluluk hissetmeden bireysel karar alması yaşamda kendine olan güvenini güçlendirecektir.